SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MEĞAZİ

<< 1588 >>

باب: غزوة الخندق، وهي الأحزاب.

29. AHZAB GAZVESİ DİYE DE BİLİNEN HENDEK GAZVESİ

 

قال موسى بن عقبة: كانت في شوال سنة أربع.

Musa b. Ukbe dedi ki: Bu gazve hicri 4. yıl Şevvalde oldu.

 

حدثنا يعقوب بن إبراهيم: حدثنا يحيى بن سعيد، عن عبيد الله قال: أخبرني نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم عرضه يوم أحد، وهو ابن أربع عشرة سنة، فلم يجزه، وعرضه يوم الخندق، وهو ابن خمس عشرة سنة، فأجازه.

 

[-4097-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü kendisini teftiş ettiğinde ondört yaşında idi. Savaşa katılmasına izin vermedi.. Fakat Hendek günü teftiş ettiğinde onbeş yaşında idi. Savaşa katılmasına izin verdi."

 

 

حدثنا قتيبة: حدثنا عبد العزيز، عن أبي حازم، عن سهل بن سعد رضي الله عنه قال:

 كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في الخندق، وهم يحفرون، ونحن ننقل التراب على أكتادنا، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (اللهم لا عيش الا عيش الآخرة فاغفر للمهاجرين والأنصار).

 

[-4098-] Sehl b. Sa'd r.a. dedi ki: "Hendek'te Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idik. Hendeği kazıyorlar, bizler de omuzlarımız üzerinde toprak taşıyorduk. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

Allah'ım, hayat dediğin şey ahiret hayatıdır. Muhacirlerle Ensara mağfiret et."

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا معاوية بن عمرو: حدثنا أبو إسحاق، عن حميد: سمعت أنسا رضي الله عنه يقول:

 خرج رسول الله صلى الله إلى الخندق، فإذا المهاجرون والأنصار يحفرون في غداة باردة، فلم يكن لهم عبيد يعملون ذلك لهم، فلما رأى ما بهم من النصب والجوع، قال: (اللهم إن العيش عيش الآخرة. فاغفر للأنصار والمهاجره). فقالوا مجيبين له:

نحن الذين بايعوا محمدا - على الجهاد ما بقينا أبدا.

 

[-4099-] Enes r.a. dedi ki: "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek'e çıktığında muhacirlerle Ensarın soğuk bir sabah vaktinde hendeği kazdıklarını gördü .. Çünkü onların kendileri için bu işi yapacak köleleri yoktu. Onların oldukça yorgun ve aç olduklarını görünce dedi ki:

 

Allah'ım, gerçek hayat ahiret hayatıdır. Sen Ensara ve muhacirlere mağfiret et. Bunun üzerine onlar da ona cevap vererek:

 

'Bizler Muhammed'e bey'at edenleriz.

 

Hayatta kaldığımız sürece. cihat etmek üzere.' dediler."

 

 

حدثنا أبو معمر: حدثنا عبد الوارث، عن عبد العزيز، عن أنس رضي الله عنه قال:

 جعل المهاجرون والأنصار يحفرون الخندق حول المدينة، وينقلون التراب على متونهم، وهم يقولون:

نحن الذين بايعوا محمدا - على الأسلام ما بقينا أبدا

قال: يقول النبي صلى الله عليه وسلم، هو يجيبهم: (اللهم إنه لا خير إلا خير الآخرة. فبارك في الأنصار والمهاجره).

قال: يؤتون بملء كفي من الشعير، فيصنع لهم باهإلة سنخة، توضع بين يدي القوم، والقوم جياع، وهي بشعة في الحلق، ولها ريح منتن.

 

[-4100-] Enes r.a. dedi ki: "Muhacirlerle Ensar Medine'nin etrafında hendeği kazıyor, sırtlarında toprakları taşıyorken diğer taraftan şöyle diyorlardı:

 

'Bizler Muhammed'e bey'at edenleriz, Kaldığımız sürece ebediyyen İslam üzere.'

 

(Enes) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlara cevap olmak üzere şöyle diyordu:

 

Allah'ım, ahiretin hayrı dışında hayır yoktur. Sen Ensarı ve muhadrleri mübarek kıL.

 

(Enes) dedi ki: Onlara iki avuç dolduracak kadar arpa getirilir. Tadı değişmiş bir yağ ile onlara pişirilir, acıkmış oldukları halde önlerine koyulurdu. Yendiğinde de boğazı yakacak kadar kötü bir tadı ve kötü bir kokusu vardı."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"el-Ahzab gazvesi diye de bilinen Hendek gazvesi" Bununla bu gazvenin iki adının olduğunu kastetmektedir. Durum dediği gibidir, "Ahzab" bir taife, bir kesim anlamına gelen "hizb"in çoğuludur. Bu gazveye "Hendek" adının veriliş sebebi ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emri ile Medine'nin etrafında kazılan hendektir. Megazi sahiplerinin naklettiklerine göre bu görüşü ortaya atan kişi Selman'dır. Bu görüşü nakledenlerden birisi olan Ebu Ma'şer der ki: "Selman Peymber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki: Bizler Fars ülkesinde muhasara edilecek olursak şehrin etrafında hendek kazardık. Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve'sellem'da Medine'nin etrafında hendeğin kazılmasını emretti. Müslümanları teşvik etmek üzere bizzat kendisi de çalıştı. Bu sebeple Müslümanlar da onu bitirinceye kadar hızlıca çalıştılar. Müşrikler gelip onları muhasara ettiler."

 

Bu gazveye "Ahzab" adının verilmesine gelince, bu da Müslümanlarla savaşmak üzere çeşitli müşrik taifelerinin bir araya gelip toplanmaları dolayısı iledir.

 

Bunlar Kureyş, Gatafan, Yahudiler ve bunlara tabi olanlardır. Şanı yüce Allah bu kıssa ile ilgili olarak Ahzab sOresinin baş taraflarını indirmiş bulunmaktadır.

 

Musa b. Ukbe, el-Meğazi adlı eserinde şöyle demektedir: "Nadir oğullarının öldürülmesinden sonra Huyey b. Ahtab, Mekke'ye gidip Kureyşlileri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile savaşmaya teşvik edip, kışkırttı. Kinane b. er-Rabi b. Ebi'l-Hukayk da Gatafanlılar arasında bu yolda gayret gösteriyor ve Resulullah s.a.v. ile savaşmaya onları teşvik ediyordu. Buna karşılık da onlara Hayber mahsullerinin yarısını vereceğini vaat ediyorqu. Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr el-Fezari onun bu teklifini kabul etti. Esed oğullarından kendileriyle antlaşmalı olanlara mektup yazmaları üzerine de Talha b. Huveylid kendisine itaat edenlerle birlikte onların yanlarına geldi. Ebu Süfyan b. Harb Kureyşlileri aldı ve Mer ez-Zahran denilen yerde konakladılar. Süleym oğullarından onların çağrılarını kabul edenler onlara yardım etmek üzere yanlarına geldiler. Böylelikle pek büyük bir kalabalık oluşturdular. İşte yüce Allah'ın kendilerine el-Ahzab adını verdiği kimseler bunlardır."

 

İbn İshak da kendi senetleriyle sayılarının onbin kişi olduğunu zikredip şunları söylemektedir: Müslümanlar ise üçbin kişi idi. Müşriklerin dörtbin, Müslümanların bin civarında oldukları da söylenmiştir.

 

Musa b. Ukbe'nin söylediğine göre Medine'nin muhasara edildiği süre yirmi gündür. Taraflar arasında karşılıklı ok ve taş atmanın dışında bir savaş olmadı. Sa' d b. Muaz'a bu oklardan birisi isabet etmiş ve ileride geleceği üzere bu da ölümüne sebep olmuştu.

 

Megazi müellifleri Ahzabın geri dönüp gitmelerinin de sebebini zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Eşca'lı Nuaym b. Mes'ud aralarına fitne sokmuş, bu sebeple onlar da birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdi. Bu işi de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine bunu emretmesi üzerine yapmıştı. Daha sonra yüce Allah üzerlerine rüzgarı göndermiş ve bunun sonucunda darmadağın olmuşlardı. Yüce Allah da mu'minlerin savaşmalarına ihtiyaç bırakmamış.

 

"Musa b. Ukbe dedi ki: Bu gazve dördüncü yılın Şewal ayında olmuştur."

 

Biz de bunu onun Megazi'sinden böylece rivayet etmiş bulunuyoruz.

 

Derim ki: Bu hususta Malik de Musa'ya mutabaat etmiş ve Ahmed de bunu Musa b. DavOd'dan, o da ondan (Malik'ten) diye rivayet etmiştir.

 

İbn İshak der ki: Hendek hicretin beşinci yıl Şewal ayında olmuştur. Megazi müelliflerinden başkası da bunu böylece ifade etmiştir. Ancak musannıf Musa b. Ukbe'nin görüşüne meyletmiş ve bunu bu başlığın ilk hadisleri arasında yer alan İbn Ömer'in söylediği Uhud günü Nebiin teftiş i esnasında ondört yaşında, Hendek günü ise onbeş yaşında olduğunu belirten ifadesi ile pekiştirmeye çalışmıştır. Bu durumda her iki gawe arasında bir sene geçmiş olmaktadır. Uhud ise üçüncü yılda olmuştur. Buna göre Hendek dördüncü yılda olmuş demektir.

 

"Uhud günü ona arzedildiğinde ... " Ordunun arzedilmesi demek savaşa başlamadan önce durumlarını görmek, konumlarını düzenlemek, yerleştirmek ve daha başka maksatlarla savaştan önce ne durumda olduklarını görüp tespit etmek demektir.

 

"Kabul etti" savaşması için ona izin verdi.

 

"Yağ" ister zeytinyağı, ister tereyağı, isterse de kuyruk yağı olsun katık olarak kullanılan yağa "ihale" denilir.

 

"Kokuşmuş" tadı ve rengi aradan geçen uzun zaman dolayısıyla değişikliğe uğramış demektir.

 

 

حدثنا خلاد بن يحيى: حدثنا عبد الواحد بن أيمن، عن

أبيه قال: أتيت جابرا رضي الله عنه فقال: إنا يوم الخندق نحفر، فعرضت كدية شديدة، فجاؤوا النبي صلى الله عليه وسلم فقالوا: هذه كدية عرضت في الخندق، فقال: (أنا نازل). ثم قام وبطنه معصوب بحجر، ولبثنا ثلاثة أيام لا نذوق ذواقا، فأخذ النبي صلى الله عليه وسلم المعول فضرب الكدية، فعاد كثيبا أهيل، أو أهيم، فقلت: يا رسول الله، ائذن لي إلى البيت، فقلت لامرأتي: رأيت بالنبي صلى الله عليه وسلم شيئا ما كان في ذلك صبر، فعندك شيء؟ قالت: عندي شعير وعناق، فذبحت العناق، وطحنت الشعير حتى جعلنا اللحم في البرمة، ثم جئت النبي صلى الله عليه وسلم والعجين قد انكسر، والبرمة بين الأثافي قد كادت تنضج، فقلت: طعم لي، فقم أنت يا رسول ورجل أو رجلان، قال: (كم هو). فذكرت له، قال: (كثير طيب، قال: قل لها: لا تنزع البرمة، ولا الخبز من التنور حتى آتي، فقال: قوموا). فقام المهاجرون والأنصار، فلما دخل على امرأته قال: ويحك جاء النبي صلى الله عليه وسلم بالمهاجرين والأنصار ومن معهم، قالت: هل سألك؟ قلت: نعم، فقال: (ادخلوا ولا تضاغطوا). فجعل يكسر الخبز، ويجعل عليه اللحم، ويخمر البرمة والتنور إذا أخذ منه، ويقرب إلى أصحابه ثم ينزع، فلم يزل يكسر الخبز، ويغرف حتى شبعوا وبقي بقية، قال: (كلي هذا وأهدي، فإن الناس أصابتهم مجاعة).

 

[-4101-] Abdulvahid b. Eymen, babasından rivayetle dedi ki: "Cabir r.a.'ın yanına gittim. Dedi ki: Biz Hendek günü (hendeği) kazıyorken karşımıza oldukça sert bir kaya çıktı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e giderek:

 

Hendek'te karşımıza sert bir kaya çıktı, dediler. O da: Ben de (hendeğe) iniyorum, dedi. Daha sonra ayağa kalktığında karnına taş bağlamış olduğunu gördük. Üç gün ağzımıza hiçbir şey koymadan kalmıştık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kazmayı aldı ve o kayaya vurdu. Birbirini tutmayan darmadağın bir kum yığını oluverdi.

 

Ey Allah'ın Resulü eve gitmem için bana izin verir misin, dedim. Ben de gidip hanımıma dedim ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir halini gördüm ki bundan dolayı dayanamadım. Yanında bir şey var mı (diye sordum). Yanımda bir miktar arpa ve bir dişi keçi var dedi. Keçiyi kesiverdim, o da arpayı öğüttü. Nihayet eti tencereye koyduk. Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiğimizde hamur da mayalanmış idi. Tencere de ocak taşları üzerinde az kalsın pişiyordu.

 

Ben: Azıcık bir yemeğimiz var ey Allah'ın Resulü, sen ve yanında bir ya da iki adam buyurun, dedim. O: Yemeğin ne kadar, diye sordu. Ben de ona söyleyince, pek çok ve pek hoştur, dedi. (Devamla) şöyle buyurdu: Hanımına söyle, ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmesin, ekmeği de tandırdan almasın. Daha sonra:

 

Haydi kalkın dedi. Muhacirle Ensar kalktı.

 

(Cabir) hanımının yanına girince: Vay sana dedi, işte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem muhacirlerle Ensarla ve beraberindekilerle birlikte geliyor. Hanımı:

 

Sana sordu mu dedi. Ben: Evet dedim. (Allah Resulü): Giriniz. Fakat sıkışmayınız, diye buyurdu.

 

Ekmeği kırıp üzerine et koymaya ve içlerinden bir şey aldıktan sonra tencerenin ve tandırın üstünü kapatmaya koyuldu. Ashabına ikram ediyor, sonra onlara yiyecek hazırlıyordu. Hepsinin doyduklarını anlayıncaya kadar. ekmek kırmaya devam edip durdu. Geriye de bir miktar kaldı. Bu sefer (Cabir'in hanımına):

 

Bunu da sen ye ve hediye et.. Çünkü insanlar açlıkla karşı karşıya kaldılar, diye buyurdu."

 

 

حدثني عمرو بن علي: حدثنا أبو عاصم: أخبرنا حنظلة بن أبي سفيان: أخبرنا سعيد بن ميناء قال: سمعت جابر بن عبد الله رضي الله عنهما قال:

 لما حفر الخندق رأيت بالنبي صلى الله عليه وسلم خمصا شديدا، فانكفأت إلى امرأتي، فقلت: هل عندك شيء؟ فإني رأيت برسول الله صلى الله عليه وسلم خمصا شديدا، فأخرجت إلى جرابا فيه صاع من شعير، ولنا بهيمة داجن فذبحتها، وطحنت الشعير، ففرغت إلى فراغي، وقطعتها في برمتها، ثم وليت إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقالت: لا تفضحني برسول الله صلى الله عليه وسلم وبمن معه، فجئته فساررته، فقلت: يا رسول الله ذبحنا بهيمة لنا وطحنا صاعا من شعير كان عندنا، فتعال أنت ونفر معك، فصاح النبي صلى الله عليه وسلم فقال: (يا أهل الخندق إن جابرا قد صنع سورا، فحي هلا بكم). فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لاتنزلن برمتكم، ولا تخبزن عجينتكم حتى أجيء). فجئت وجاء رسول الله صلى الله عليه وسلم يقدم الناس حتى جئت امرأتي، فقالت: بك وبك، فقلت: قد فعلت الذي قلت، فأخرجت له عجينا فبصق فيه وبارك، ثم عمد إلى برمتنا فبصق وبارك، ثم قال: (ادع خابزة فلتخبز معي، واقدحي من برمتكم ولا تنزلوها). وهم ألف، فأقسم بالله لقد أكلوا حتى تركوه وانحرفوا، إن برمتنا لتغط كما هي، وإن عجيننا ليخبز كما هو.

 

[-4102-] Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Hendek kazıldığında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in karnının ileri derecede içeriye çekilmiş olduğunu gördüm. Ben de kalkıp hanımımın yanına gittim. Yanında (yiyecek) bir şey var mı diye sordum .. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (açlıktan dolayı) karnının ileri derecede içeriye çekilmiş olduğunu gördüm, dedim.

 

Bana içinde bir sa' arpa bulunan bir torba çıkardı. Ayrıca bizim evde küçük bir hayvanımız vardı. Onu da kestim, hanımım da arpayı öğüttü. Ben işimi bitirdiğimde, o da işini bitirmişti. Kestiğim hayvanı parçalayıp tenceresine koydum. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim.

 

Hanımım: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraberindekileri getirerek beni onlara karşı mahcup etme, dedi. Ben de onun yanına gidip gizlice ona:

 

Ey Allah'ın Resulü, Bir hayvancığımız vardı, onu kestik ve evimizde bulunan bir sa' kadar arpayı da öğüttük. Sen ve beraberinde birkaç kişi ile birlikte (bize) buyurun, dedim.

 

Bu sefer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ey hendektekiler, Cabir bize yiyecek bir şeyler hazırlamış bulunuyor, haydi gidelim diye seslendikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bana) dedi ki:

 

Ben gelinceye kadar sakın tencerenizi indirmeyiniz, hamurunuzu da pişirmeyiniz.

 

Ben ve misafirlerin önünde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bulunduğu halde geldik. Nihayet hanımımın yanına varınca o: Şöyle şöyle olasın dedi. Ben ona: Ben senin dediğini yaptım dedim.

 

Hanımım bir miktar hamur çıkarıp Nebi'in önüne koydu, o da ona tükürdü ve bereketlenmesi için dua etti. Daha sonra tenceremize doğru gitti, ona da tükürdü ve bereketlenmesi için dua ettikten sonra şöyle buyurdu:

 

Ekmek pişirecek bir kadın daha çağır da seninle birlikte o da ekmek pişirsin. Tencerenizden de kepçeyle al,. Fakat onu ocaktan indirme. Onlar da bin kişi idiler. Allah adına yemin ederim ki hepsi de (doyduklarından dolayı) yemeği bırakıp bir kenara çekilinceye kadar yediler.

 

Tenceremiz ise olduğu gibi kaynayıp taşıyor, hamurumuz da pişirilip durduğu halde olduğu gibi duruyordu."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Ben iniyorum dedi. Sonra karnına taş bağlamış olduğu halde kalktı." Yunus "açlıktan" ibaresini ilave etmiştir. Ahmed'in naklettiği rivayette de şöyle denilmektedir: "Aşırı derecede açlıkla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki Nebi s.a.v. açlıktan dolayı karnına taş bağlamıştı."

 

Karna taş bağlamanın faydasına gelince, açlıktan dolayı içeri çekilen karın dolayısı ile kamburlaşmaktan korkulur. Bundan dolayı karna taş konulup, üzerine kuşak bağlandığı takdirde sırt doğrulmuş olur.

 

"Birbirini tutmayan bir kum yığını haline döndü." Yani o kaya parçası birbirini tutmayan akışkan bir kum oluverdi. Yüce Allah: "Dağlar da yığılarak akıp dağılan kum gibi olur. "[Müzzemmil,14] diye buyurmaktadır.         '

 

Ahmed ve Nesailde bu kıssa zikredilirken Bera b. Azib'in rivayeti ile gelen senedi hasen hadiste şu fazlalık yer almaktadır: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize hendeğin kazılması emrini verince hendeğin bir yerinde kazmaların işlemediği bir kaya karşımıza çıktı. Durumu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e arzettik. O da gelip kazmayı aldı ve bismillah deyip, bir darbe indirdi. Üçte birini kırdı ve Allahuekber, bana Şamlın anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim şu anda oranın kırmızı saraylarını görüyorum diye buyurdu. Sonra ikinci bir darbe indirdi, bir diğer üçte birini kopararak Allahuekber, bana Fars diyarının anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim Medain'in beyaz sarayını görüyorum diye buyurdu. Daha sonra üçüncü darbeyi indirdi ve bismillah deyip, taşın geri kalan kısmını kopararak şöyle buyurdu: Allahuekber, bana Yemen'in anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim şu olduğum yerde San'a'nın kapılarını görüyorum."

 

"Dişi keçi" Said yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Hanımım içinde bir sa' arpa bulunan bir torba çıkardı. Bizim de bir evcil hayvanımız vardı." Semiz bir hayvanımız vardı demektir. Evcil de evde bırakılıp, meraya salınmayan demektir. Böyle bir hayvan da semirir.

 

"Hamur mayalanmıştı." Yumuşamış, nemlenmiş ve mayalanmaya başlamıştı.

 

''Teneere de ocak üzerinde idi." Yani tencerenin üzerine konulduğu taşlar üzerinde idi.

 

"Hanımı: Sana sordu mu dedi. O: Evet, dedi. (Allah Resulü) içeri girin diye buyurdu." Bu anlatımda bir ihtisar vardır. Bunu Yunus yoluyla gelen rivayet açıklamaktadır: "(Cabir) dedi ki: Yüce Allah'ın dışında kimsenin bilmediği kadar utandım ve şöyle dedim: Bunca kişi bir sa' arpa ve bir keçi için geldi. Hanımımın yanına girerek: Rezil oldum, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hendekte bulunanların hepsini alıp geldi dedim. Hanımım: Yemeğiniz ne kadardır diye sana sordu mu, dedi. Ben evet deyince, o: Allah ve Resulü daha iyi bilir. Bizler ona yanımızda olanı bildirdik, dedi. Böylelikle benim büyük bir sıkıntımı gidermiş oldu."

 

Bundan sonraki rivayette de şöyle denilmektedir: "Hanımımın yanına git-o tim. Bana şöyle şöyle olasın dedi. Ben de: Ben senin dediğini yaptım dedim."

 

Rivayetin başında da hanımının ona şöyle dediğini zikretmiş bulunmaktadır: "Resulullah s.a.v. ile beraberindekileri getirerek beni rüsvay etme. Bunun üzerine ben de gidip ona gizlice ... söyledim." Bu iki rivayet şöylece telif edilebilir: Hanımı önce ona durumu Allah Resulüne bildirmesini tavsiye etti. Daha sonra Cabir hanımına hendektekilerin hepsini alıp geldiğini söyleyince durumu Allah Resulüne bildirmediğini zannettiğinden onunla tartışmaya koyuldu. Hanımına durumu Allah Resulüne bildirdiğini söyleyince o da rahatlamış oldu .. Çünkü olağan üstü bir işin olmasının mümkün olduğunu biliyordu. Bu ise oldukça akıllı olduğunu ve kemal derecesinde bir fazilete sahip olduğunu göstermektedir.

 

Hurma ile ilgili kıssada Cabir ile başlarından şu olayın geçtiği zikredilmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerini ziyarete gelince, Cabir hanımına onunla konuşmamasını tavsiye etmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayrılıp gitmek isteyince: Ey Allah'ın Resulü diye ona seslendi. Sen bana ve benim kocama dua et. Bu sefer Allah Resulü de: Allah seni de, kocanı da himayesine alsın diye buyurdu. Cabir bundan dolayı ona sitem edince, ona şu cevabı verdi: Yoksa sen Allah Resulünün evime gelmesini sağlayacak, sonra da ben ondan (bize) dua etmesini istemeden çıkıp gideceğini mi zannetmiştin?"

 

Bunu Ahmed uzunca bir hadis cümlesinde hasen bir senedie rivayet etmiştir.

"Birbirinizi sıkıştırmayın" izdihama meydan vermeyin.

 

"Sonra" tencereden et "alıyordu." Bundan sonraki Said yoluyla gelen rivayette: "Seninle beraber" sana yardım edip "ekmek pişirmek üzere ekmek pişirecek birisini çağır diye buyurdu."

 

"Tencerenizden kepçe ile al. .. Bunu ye ve hediye olarakdağıt." Ebu'z-Zubeyr'in, Cabir'den rivayetinde şöyle denilmektedir: "Biz de yedik, komşularımıza da hediye ettik. Resulullah s.a.v. çıkıp gidince bu (bereket) gitti." Hadis daha önce Nubuwetin Alametlerinde (3578. hadiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Yemekten el çektiklerinde ... yine tencere taşıp kaynıyordu."